Türkiye’de ve Dünyada Demir-Çelik Üretimi

Demir-çelik sektörü hem ulusal hem de küresel çapta endüstriyel alanlara hammadde sağlayan üretim sahası olarak öne çıkıyor. Demir ve çelik tesislerinde işlenen ürünler, ana sanayi dallarında ihtiyaç duyulan temel malzeme vazifesini görüyor. Çelik ve demir üretimi, yeni nesil teknolojilerle desteklenen tesislerde gerçekleşiyor. İşletmelerin faaliyetleri ise kapsamlı denetimlere tabi tutuluyor. Teknoloji unsurlarının yanı sıra istihdam, hidrokarbon salımı, atık yönetimi ve lojistiğe kadar birçok husus da demir-çelik üretim sürecine dahil oluyor. Ayrıca demir-çelik işletmeleri tarafından gerçekleştirilen üretim, ithalat ve ihracat faaliyetleri de ticaret ve ekonominin canlanmasında rol oynuyor.

Türkiye’de demir-çelik sektörü: İstihdam ve üretim

Yüzyılın en büyük felaketleri arasında yerini alan koronavirüs salgınına rağmen faaliyetlerini hız kesmeden sürdüren Türkiye demir-çelik sektörü, 2020’de Avrupa’nın en büyük üreticisi konumunda yer almayı ve dünya sıralamasında 7. olmayı başardı. Bu sebeple Türkiye’de demir-çelik alanında gerçekleştirilen ve stratejik öneme sahip faaliyetlerin istihdama katkısı da oldukça fazla.

Hammadde temininden üretime, lojistikten tüketime kadar tüm süreçlere hâkim olan kurallar, ekolojik dengenin de korunmasını mümkün hale getiriyor. İklime uyumlu ve doğal dengenin devamlılığını önceleyen kararlar, yapıcı politikalar çerçevesinde şekilleniyor. Kaynakların temiz yollardan sağlanması, verimli şekilde kullanılması ve sürdürülebilirlik gibi ilkelerin hızla hayata geçirilmesi, Türkiye çelik üreticilerini de kapsıyor.

Türkiye demir-çelik üretim ve tüketimi

Demir-çelik; altyapı çalışmalarından inşaatlara, elektronik cihazlardan elektrikli beyaz eşyalara, otomotiv sanayinden demiryollarına, savunma sanayinden tersanelere kadar pek çok sektörün faaliyetlerine dahil olmakla beraber materyal temininde ve işçiliklerinde de kullanılıyor. Söz konusu endüstrilerin çalışmalarında görülen hareketlilik ülkelerin gelişmişlik, kalkınma ve refah seviyelerinde yaşanan büyümenin de açık bir göstergesi oluyor. Yurt genelinde faaliyet gösteren demir-çelik fabrikası üretim teknolojileri dikkate alındığında üretimin yaklaşık yüzde 70’lik kısmı, hurda çelik kullanan ark ocaklarında gerçekleşiyor. Buna bağlı olarak işletmelerde üretim potansiyelinin artırılması ve maliyetlerin düşürülmesi gibi süreçler; ekstra kaynakların sağlanmasını ya da geri kazandırılmasını gerektiriyor. Ancak Türkiye’nin demir-çelik üretiminde gereksinim duyduğu çıkıntı, hurda ve artık metal kaynaklarının sınırlı miktarda olması, söz konusu hammaddelerin ithal edilmesine yol açıyor. Ayrıca demirin işlenmesi ve çeliğe dönüştürülmesi esnasında; hammaddelerin eritildiği yüksek sıcaklıklardaki fırınları ısıtan taş kömürü ithalatı da sektörü zorluyor. Tüm bunların yanı sıra demir-çelik sektörünün asıl hammaddesi olan ham demir rezervi yönünden de zengin olmayan Türkiye, hammadde temininde bir miktar dışa bağımlı kalarak ortalama yüzde 60 düzeyinde ithalatçı konumuna geliyor. Tüm bunlara karşın son yıllarda ülke genelinde artan yerli ve yabancı yatırımların yanı sıra sağlanan devlet teşvikleri, inşaat ve otomotiv başta olmak üzere pek çok iş kolunda, demir ve çeliğe duyulan ihtiyacı artırıyor. Dünya çapında atılan normalleşme adımlarıyla birlikte demir-çelik endüstrisine gereksinim duyan sektörlerin, faaliyetler doğrultusunda artan talebi ise demir-çelik fiyatlarının artışında etkili oluyor.

Demir-çelik sektöründe öne çıkan dünya trendleri

Tüketici sektörlerin gereksinimleri ve beklentileri doğrultusunda işlenen ham demirden üretilen çeliğin hem sağlam hem de dayanıklı yapıya sahip olması gerekiyor. Bu husus ise “Dünyanın en kaliteli çeliği nerede?” sorusunu akıllara getiriyor. En sağlam çelik üreticisi olarak rakiplerine açık ara fark atan ülke İsveç oluyor. Bölgedeki zengin rezervli maden yataklarından çıkarılan demirin; kükürt ve fosfor bileşenlerini içermeyen bir yapıya sahip olması hammaddenin kalite standartlarını yükseltiyor. Otomotiv sektöründe önemli konumda bulunan Volvo markasının kurulduğu, sağlam ve dayanıklı çeliğin işleyicisi İsveç hem yakıt tasarruflu hem de uzun süre çalışma performansıyla öne çıkan iş makinelerinin de mucidi oluyor.

Sektöre damgasını vuran diğer ülkeler ise sırasıyla Çin, Hindistan ve Japonya olarak ifade ediliyor. Çin kendi tüketimini fazlasıyla karşılamasının yanı sıra dünyanın da önde gelen ithalatçıları arasında yer alıyor. DRI üretiminde gaz tabanlı işçilik teknolojisini artıran Hindistan ise faaliyetlerinin yaklaşık yüzde 34’ünü bu yöntemle gerçekleştiriyor. Direkt İndirgeme Prosesleri adı verilen DRI teknolojisi; erime noktasının altına inen demir cevherinden oksijeni uzaklaştıran bir modül olmakla birlikte yüksek oranda metalik içerikli katı ürünleri açığa çıkarıyor. Bu sayede hem verimlilik politikalarını hem de maliyet ekonomisini başarıyla yürütüyor. Çin ekonomisine rakip pazar şartlarını yükseltmeyi hedefleyen Japonya ise ülkenin 4. büyük demir-çelik şirketi Nissin Stell Co. ile Çin’e takip konumda yer alıyor.

Türkiye’nin dünyadaki bu fotoğraf içerisinde ancak teknoloji ve inovasyon ile yeşil çelik talebini karşılayacak ve AB Yeşil Mutabakat ve Paris İklim Anlaşması çerçevesindeki uygulamalarla uyumlu üretim yaparak küresel çelik pazarında sürdürülebilir üretim yapan üretici ülke haline gelerek fark yaratabilir ve rekabetçi gücünü artırabilir.

KAYNAKÇA: KPMG Perspektifinden Demir Çelik Sektörüne Genel Bakış https://assets.kpmg/content/dam/kpmg/tr/pdf/2021/07/kpmg-perspektifinden-demir-celik-sektorune-bakis-2021.pdf